Filistin sorunu, sosyolojik ve tarihsel yönlerden değerlendirildi

Ana Sayfa >Haberler >Filistin sorunu, sosyolojik ve tarihsel yönlerden değerlendirildi
12Oca

ÇANKIRI Karatekin Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sosyoloji Bölümü tarafından düzenlenen, "Filistin Sorununun Sosyolojik ve Tarihsel Değerlendirmesi" başlıklı konferans, Hukuk Fakültesi Konferans Salonunda gerçekleştirildi. Prof. Dr. Zuhal Yonca Odabaş, Doç. Dr. Şahin Doğan ve Dr. Öğr. Üyesi Ali Çapar`ın konuşmacı olarak yer aldığı konferansın açılış konuşmasını yapan Rektörümüz Prof. Dr. Harun Çiftçi, Filistin meselesinin sadece bölgenin değil, bütün dünyanın meselesi olduğunu belirterek, “Filistin’de yaşanan olaylar da aslında dünyanın insana bakış açısını göstermesi bakımından da önemli ve biz özellikle gelişmişliği ifade ettiğimizde sadece bilimsel yönden, teknolojik yönden, ekonomik yönden, askeri yönden gelişmişliği ifade etmiyoruz. Bunlar önemli parametreler. Bu parametrelerin yanında da aslında insanlığa verilen değer, insanlıkla ilgili düşünceler, insanlık ile ilgili hedefler. Dolayısıyla bu noktada, bizim gelişen dediğimiz ülkeler, gelişen dediğimiz dünya ne yazık ki sınıfta kaldılar” dedi.

 

“BİZ, İNSANLIK NAMINA VAZİFEMİZİ YERİNE GETİRİYORUZ”

Üniversitelerin, farkındalık oluşturma, bazı hakikatleri ifşa etme, bazı doğruları gösterme, sürecin iyi anlaşılması bakımından sahada olmasına büyük önem verdiklerini vurgulayan Rektör Çiftçi, sözlerini şöyle sürdürdü: “Fikir ve düşünce hürriyetinin olduğunu ifade ettiğimiz coğrafyalarda ses çıkmıyor artık. Dolayısıyla bu manada farklı bir bakış açısının, farklı bir arayışın da olduğu gün gibi aşikâr. Dolayısıyla bu süreçte biz, insanlık namına vazifemizi yerine getiriyoruz ve Filistin meselesini her yönüyle değerlendiriyoruz, her yönüyle tartışıyoruz, her yönüyle de bunları gerek akademik platformlar olsun gerekse diğer platformlar olsun dile getiriyoruz. Önümüzdeki süreçlerde bize ‘ne yaptınız?’ deseler şunu ifade edeceğiz: Biz mazlumun yanında olduk, zalimin yanında olmadık, biz olması gerekeni yaptık, biz insanlığın yanında durduk.’ Dolayısıyla dünyanın geleceği noktasında önemli adımların atılması için de çabalar sarf ettik. Bu duruşu gösterdiğiniz için, bu duruşu sergilediğiniz için ben hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Özellikle bu programın düzenlenmesinde katkıları olan Sosyoloji Bölümümüze, kıymetli Yonca hocamıza, Ali Çapar hocamıza, Şahin hocamıza ve diğer katılımcılara da ayrıca teşekkür ediyorum. Hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum.”

Rektörümüz Prof. Dr. Harun Çiftçi’nin konuşmalarının ardından Doç. Dr. Şahin Doğan, “İslam Medeniyetinde Farklı Kültürlerin Bir Arada Yaşama Tecrübesi” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Doğan, sunumunda çok kültürlülük bağlamında Hz. Peygamber (Medine Dönemi), Abbasiler, Osmanlı ve Filistin dönemlerinin sosyolojik değerlendirmesini yaptı. Medine Döneminden bu yana hâkim olan “birlikte yaşama kültürü”nün farklı topluluklara karşı saygı çerçevesinde olduğunu, ötekileştirme, dışlama ya da herhangi bir baskı mekanizmasını içermediğini ifade eden Şahin, günümüzde İsrail-Filistin özelinde yaşanılanların çok kültürlülük olarak değerlendirilemeyeceğini ifade etmiştir. Şahin, konuşmasına şu şekilde devam etmiştir: “İslamiyet’in ilk yıllarından itibaren dinin farklı coğrafyalara yayılmasında en önemli faktörün İslami hoşgörü ve adaletin olduğu görülmektedir. Hz. Peygamber döneminden itibaren farklı din ve kültürlere duyulan saygı neticesinde fetihler esnasında zaman zaman çok şiddetli direnişle karşılaşılmadığı görülmüştür. Bunun örneklerini Orta Doğu’daki Hristiyanlarda, Endülüs’te ve Osmanlıların Avrupa işlerine kadar ilerlemelerinde fethedilen yerlerdeki yerli halkın tutumlarında görmekteyiz. Ayrıca İslamiyet’in uzak Asya ülkelerine yayılması hiçbir savaş olmadan sadece tebliğ yoluyla olmuştur. Hz. Peygamber’in hayatında Medine döneminde farklı din ve kültürlerin bir arada yaşamalarının hukuk ile garanti altına alındığını ve çok kültürlülüğün ilk örneğini görüyoruz. Diğer din mensupları ile yapılan anlaşmalar sonucu can, mal, inanç, bireysel hak ve özgürlükler gibi konuların hukuken garanti altına alındığı kaynaklarla sabittir. Hz. Peygamber döneminde olduğu gibi Hulefa-i Raşidin ve sonraki dönemlerde de kültürel farklılıklara dayalı hoşgörü ortamının sağlandığı gerek İslam kaynaklarında gerekse batılı araştırmacıların kaynaklarında mevcuttur. Hatta Hıristiyanların Müslümanlardan gördükleri adalet ve hoşgörüyü, kendi dindaşları olan yöneticilerinden görmediklerini belirten beyanları Abbasiler, Osmanlılar gibi tarihin farklı dönemlerinde tekrar eden olaylardandır. İslam’ın kısa sürede çok geniş bir coğrafyaya yayılmasında temel faktör, Müslümanların sahip oldukları adalet ve hoşgörüye dayalı yönetimleridir. Her konuda olduğu gibi istisnalar ve kişisel hatalar olmakla beraber, temelde İslam tarihi ve medeniyetinde farklılıklar her zaman kültürel zenginlik olarak kabul edilmiş ve kimse inanç ve etnik kökeni dolayısı ile haksızlığa uğramamıştır. Ancak anlaşmaları bozma ve isyan gibi durumlar hariç.  Kültürel zenginlik ve hoşgörüye dayalı yönetim şekli Medine döneminden itibaren gelenek olarak Hulefa-i Raşidin, Emevi, Abbasi, Selçuklu, Endülüs ve Osmanlı dönemlerinde de uygulanarak gelmiştir. Buna karşılık günümüzde Filistin’de yaşayan Müslümanların Mescidi Aksa’da Cuma namazı kılmaları İsrail askerleri tarafından farklı şekillerde engellenmekte ve şiddet uygulanmaktadır. 7 Ekim’den bugüne kadar Gazze’de birçok cami ve kilise bombalanmış, insanların temel hakları olan sağlık hizmetleri, eğitim hizmetleri, temel gıda ihtiyaçları engellenmiş ve Gazze’deki Müslümanlar, adeta ölüme mahkûm edilmiştir. Gazze’deki Müslümanlara açık şekilde soykırım uygulanmaktadır.”

 

Dr. Ali Çapar ise yaptığı konuşmada, İsrail-Filistin meselesini tarihsel bir perspektifle ele aldı. Konuşmasında, Osmanlı yönetimi döneminde, toplumlararası ilişkilerin yanı sıra Ortadoğu`da farklı dinlerden ve mezheplerden topluluklara karşı izlenen politikaları detaylı bir şekilde inceledi. Dr. Çapar, Osmanlı hakimiyeti ve yönetim mekanizmaları üzerinde durarak, 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar bölgede ciddi bir çatışma ortamının olmadığını vurguladı. Konuşmasının devamında, Osmanlı döneminde Filistin`deki demografik yapı ve toplumlararası ilişkilerin yanı sıra, Osmanlı sonrası süreçte, Fransa ve İngiltere`nin bölgedeki politikaları ve bu politikaların etkisiyle ortaya çıkan etnik ve mezhepsel çatışmaları detaylı bir şekilde ele aldı. Dr. Çapar, Filistin bölgesinde Arap-Yahudi ilişkilerine odaklanarak, günümüzdeki durumun anlaşılmasına önemli bir katkı sağladı.

 

Prof. Dr. Zuhal Yonca Odabaş da, “İsrail’in Filistin’e yönelik aparteid/ayrımcı politikalarının tarihsel süreç içindeki uygulama örnekleri” üzerine bir sunum gerçekleştirdi. Odabaş, 18.yy’dan itibaren sistematik bir şekilde Filistin coğrafyasında bir Yahudi Devleti kurulması ve bölgenin yerleşikleri Araplardan temizlenmesinin gerçekleştirildiğini ifade etti.  Odabaş, önceleri bir fikir olan bu hedefin, ilerleyen zamanlarda Yahudi nüfusunun bölgeye gelmesi, süreç içinde İngiltere ağırlıklı olarak uluslararası destek alımı şeklinde gerçekleştiğini belirtti. Odabaş’ın konuşmasından bazı notlar şu şekildedir: “1948 yılında uluslararası seviyede tanınan bir İsrail Devleti’nin kurulması ile yaşanan kırılma, alınan toprakların korunması ve genişlemesi için farklı ayrımcı politikaların izlenmesi ile devam etmiştir.  Söz konusu ayrımcı politikalar dört başlık altında toplanabilir: Filistinlileri birbirinden farklı bölgesel, hukuki ve idari alanlara ayıracak şekilde tutma (kontrol alanlarına parçalama), arazi ve mülk gaspları, ev yıkımları ve zorla tahliyeler (arazi ve mülkün elden alınması), Filistinlileri yerleşim bölgeleriyle sınırlandıran, hayatlarını kontrol eden çeşitli tedbirlere tabi tutan ve İsrailli Yahudilerden ayrı tutan bir yasa ve politikalar sistemi (ayırma ve kontrol), Filistinlilerin kasıtlı olarak yoksullaştırılması, onları İsrailli Yahudilere kıyasla büyük dezavantajlı bir konumda tutma (ekonomik ve sosyal haklardan yoksunluk). Tüm bu süreçlere güvenlik gerekçesi ile öldürme ve gözaltına alınma durumlarını da eklemek gerekmektedir. İsrail, Filistinlilerin topraklarını ve evlerini mülksüzleştirmek için topraklara el koymaktadır. 1948`den bu yana İsrail, önemli Filistinli nüfusların bulunduğu stratejik öneme sahip bölgelerdeki arazileri kamulaştırmaktadır. Kamulaştırılan arazilerdeki Filistinlilerin başka bölgelere göç etmesi ya da yeniden çizilen sınırlar içinde duvarlar arasında yaşamak zorunda kalmaları söz konusudur. Dış dünya ile bağlantının fiziksel olarak koparıldığı bu yaşam biçimi, İsrail Hükümetleri tarafından verilen farklı kimliklerle Filistinlilerin hareket alanlarının sınırlanması ile daha da baskıcı hale gelmiştir. Topraklarından koparılma ile tarım dahil olmak üzere geçim kaynakları azalmış; eğitim, sağlık hizmetlerine ulaşma imkanları duvarlar içindeki alan ile sınırlı kalmıştır. Aileler parçalanmış, gündelik hayat içinde önemsiz görünen ancak aslında büyük değer taşıyan pek çok sosyal etkinlik gerçekleşemez duruma gelmiş, bölge sakinleri kafes içinde yaşamaya mahkûm edilmiştir. Bu politikalar, 7 Ekim 2023’ten bu yana gerçekleşen kanlı müdahalelere kıyasla daha masum görünse de sistematik bir yıldırma politikası olarak etkisi oldukça ağırdır. İsrail, Ekim 2023’te gerçekleşen kırılma sonrası bu politikaları daha da sertleştirmeye başlamış; işten çıkarma ve gerekli olan emek içi yurtdışından insan göçünü gündeme getirmiştir. Duvarların daha güçlendirilmesi, tünellerin oluşmasını engelleyecek şekilde yapılması, Gazze’de geçici (!) olarak İsrail askerlerinin bulunması gündemde olan diğer baskıcı uygulamalardandır.”

Filistin sorunu, sosyolojik ve tarihsel yönlerden değerlendirildiFilistin sorunu, sosyolojik ve tarihsel yönlerden değerlendirildiFilistin sorunu, sosyolojik ve tarihsel yönlerden değerlendirildiFilistin sorunu, sosyolojik ve tarihsel yönlerden değerlendirildiFilistin sorunu, sosyolojik ve tarihsel yönlerden değerlendirildiFilistin sorunu, sosyolojik ve tarihsel yönlerden değerlendirildiFilistin sorunu, sosyolojik ve tarihsel yönlerden değerlendirildiFilistin sorunu, sosyolojik ve tarihsel yönlerden değerlendirildiFilistin sorunu, sosyolojik ve tarihsel yönlerden değerlendirildiFilistin sorunu, sosyolojik ve tarihsel yönlerden değerlendirildi
Sonraki Haber

ÇAKÜ’DE YÂRAN MECLİSİ BULUŞMASI

Önceki Haber

Sağlık Bilimleri Fakültesi Akademik Genel Kurulu Yıl Sonu Değerlendirme Toplantısı