“İsrail’in işgalci devlet olduğu hem BM hem de Adalet Divanı tarafından kabul edilmektedir”

Ana Sayfa >Haberler >“İsrail’in işgalci devlet olduğu hem BM hem de Adalet Divanı tarafından kabul edilmektedir”
18Ara
2023

“Tarihi, Siyasi ve Hukuki Yönleriyle İsrail-Filistin Sorunu” başlıklı panelde konuşan, Dr. Öğr. Üyesi Zeynep Erhan Bulut da konuşmasında, 7 Ekim 2023 tarihinde Hamas’ın İsrail sınırını geçerek gerçekleştirdiği silahlı saldırı sonrası İsrail’in, Gazze’ye yönelik bir askerî müdahale gerçekleştirdiğini ve silahlı çatışma hukukunun ciddi biçimde ihlal edildiği bir mücadelenin başladığını vurguladı.

Dr. Öğr. Üyesi Bulut şöyle konuştu: “Çarpışmalarda doğrudan yer almayan sivil nüfusa karşı yapılan kasti saldırılar nedeniyle ciddi boyutlarda sivil ölümleri gerçekleşmiştir. Askerî maksatla kullanılmayan sivil hedefler kasten vurulmuş, savunmasız kent, köy, yerleşim yeri ve binalar bombalanmıştır. 7 Ekim ve sonrasında yaşanan tüm bu olaylar uluslararası topluluğun dikkatini yeniden İsrail-Filistin meselesine çekmiştir.

Uluslararası hukuk bakımından 7 Ekim ve sonrasını değerlendirme konusu yapacak olursak öncelikle tarafların hukuki statüsünün incelenmesi gerekecektir. Çatışma İsrail ve Hamas arasında gerçekleşmektedir. İsrail’in çatışma gerekçesi meşru müdafaadır (BM Şartı m.51). Meşru müdafaa, BM Şartı altında düzenlenmiş olan kuvvet kullanma yasağının (m.2/4) istisnalarından biridir. Ancak ifade etmek gerekir ki hukuka aykırı bir durum içinde bulunan bir hukuk süjesinin hukuka uygunluk sebebine dayanması mümkün değildir. İsrail’in işgalci devlet olduğu hem BM tarafından hem de Adalet Divanı’nın inşa edilen duvara yönelik (dolaylı olarak) verdiği kararda kabul edilmektedir. Bu nedenle işgal ettiği topraklarda meşru müdafaa yaptığına yönelik iddianın ne denli yerinde olduğu tartışmalıdır.

Hamas’ın hukuki statüsü de tartışmalıdır. AB ülkeleri, ABD, İngiltere gibi birçok devlet, Hamas’ın terör örgütü olduğunu kabul etmektedir. Diğer taraftan Hamas’ı tanıyan ve ulusal kurtuluş örgütü olduğunu kabul eden devlet sayısı da azımsanmayacak kadar fazladır. Uluslararası hukuk altında halkların self-determinasyon (kendi kaderlerini tayini) hakkı bulunmaktadır. Günümüzde self-determinasyon başta üç alanı kapsamaktadır; birincisi sömürgeciliğe, ikincisi yabancı askeri işgale ve üçüncüsü de ırkçı rejime karşı yürütülen mücadele. Filistin İsrail’in işgali altındadır. Bu nedenle hem BM hem de Adalet Divanı, Filistin halkının self-determinasyon hakkı olduğunu kabul etmektedir. Bu cihetle Hamas’ın işgal rejimine yönelik silahlı mücadele yürütmesi, Filistin halkının self-determinasyon hakkının bir uzantısıdır. Hâliyle 7 Ekim’de gerçekleştirilen saldırıyı terör eylemi olarak kategorize etmek de mümkün değildir. Hamas’ın ulusal kurtuluş örgütü olarak savaşan statüsüne sahip olması cihetiyle 7 Ekim saldırısında gerçekleşen fiillerin savaş veya insanlığa karşı suç olarak değerlendirilmesi ise muhtemeldir.

Son olarak insancıl hukukun ihlali nedeniyle doğabilecek bireysel cezai sorumluluğun değerlendirilmesi yerinde olacaktır. Uluslararası alanda bireysel cezai sorumluluğun işletilmesi ancak Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) kanalıyla olacaktır. Filistin’in UCM’ye ilk başvurusu 2009 yılında olmuştur. 2009’da henüz Mahkeme’ye taraf olmayan (olamayan) Filistin, Mahkeme’nin yargılama yetkisini geçici (ad-hoc) tanımak suretiyle “1 Temmuz 2002’den bu yana Filistin topraklarında işlenen eylemlerin” soruşturulmasını talep etmiştir. Dönemin savcısı, Filistin’in henüz bir devlet olmadığını, bu nedenle uluslararası alanda hak ve yükümlülük iddiasında bulunamayacağını, karara bağlamıştır. Filistin’in devlet olma statüsünü kendisinin değerlendirme konusu yapamayacağını da söyleyerek bu konudaki kararı BM ve UCM’ye taraf Devletler Genel Kurulu’na bırakmıştır. 29 Kasım 2012’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun, Filistin’i üye olmayan gözlemci devlet olarak tanıyan 67/19 sayılı kararı üzerine Filistin, Mahkeme’ye 1 Nisan 2015 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere taraf devlet hâline gelmiştir.

Taraf devlet olarak yaptığı başvurunun ardından 2015 yılında Mahkemece ön soruşturma başlatılmıştır. Yine savcının talebi üzerine Ön İnceleme Dairesi I, Filistin topraklarının coğrafik sınırlarının neresi olduğuna dair 5 Şubat 2021 tarihinde oldukça önemli bir karara imza atmıştır. Dairenin kararına göre, Mahkeme’nin yargı yetkisinin bölgesel sınırları Doğu Kudüs de dâhil olmak üzere Gazze ve Batı Şeria’dır.

Bu cihetle Mahkeme’nin, taraf devlet olan Filistin’in kabul edilen yukarıdaki sınırları içinde işlenen suçlara yönelik yargılama yetkisi bulunmaktadır. Bu sınırlar içinde işlenen savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve soykırım suçlarına yönelik Mahkeme’nin yargılama yetkisi vardır. Ayrıca Mahkeme’nin ‘durumu’ inceleme konusu yapıyor olması nedeniyle hem İsrailli siviller hem de Hamas’ın işlediği suçlar bakımından yargılama yetkisi mümkün olacaktır.

Son olarak ifade etmek gerekir ki tüm uluslararası mahkemeler gibi UCM’de devlet iş birliğine muhtaçtır. Bu nedenle devletlerin iş birliği yapmaması, özellikle tutuklama kararlarının yerine getirilmemesi hâlinde, Mahkeme yargılama yapamayacaktır. Bu durumun temel sebebi UCM’nin kişiyi yokluğunda yargılamamasıdır. Şu aşamada UCM’nin yargılama yetkisi Filistin toprakları üzerinde teorik olarak mümkün olsa da uygulama bakımından birçok zorluğun ortaya çıkması kuvvetle muhtemeldir.”

“İsrail’in işgalci devlet olduğu hem BM hem de Adalet Divanı tarafından kabul edilmektedir”
Sonraki Haber

Filistin ve İsrail meselesinin tarihsel arka planı

Önceki Haber

Abdullah Metin, Filistin-İsrail meselesinin nerede düğümlendiğini, çözümün önündeki engelleri anlattı